19 Kasım 2009 Perşembe

Günlerden BUGÜN


SABAH

Çalar saat çalmadan uyanıvermem
1 saat daha vaktim olduğunun onayını kendi kendime vermem
Tam uykuya dalacakken çalar saatin o pis cingen sesiyle yere düşmem

ÖĞLEN

3 ayrı otobüs şirketine Cuma gecesi gidiş, Cumartesi gecesi dönüş için cam kenarı olsun önlerden olsun ık olsun bık olsun zart olsun zurt olsun diye diye hiç yer bulamamam ve tüm antipatikliğimle insanları çıldırtmam
Dolanırken başımın hemen üstünde her daim patlak duran ampulün tam eforla birden yanması
Tekrar yazıhaneye girip ama ben Cumartesi gecesi gidip, Pazar gecesi dönecektim ki zaten diye şapşallık etmem
Biletçinin ertelediniz mi efendim sorusuna, yoo baştan beri yanlış söylemişim diyerek şapşallığıma şapşallık katmam
Biletçi sıfatından şu anda tiksinmem

VE SONRA

Şansımın tüm bu şapşallıklar silsilesinde ters dönmesi
Her iki otobüste de tek kalan mükemmeliyeti aradığım koltuğun tek kalması ve benim sahip olmam
5 günlük gidiş sizden dönüş bizden kampanyasının son gününe denk gelmem ve dönüş biletimin beleşe gelmesi
Hay şansıma tükürürken her zaman, hay şansımı öpiyim demem

ÖĞLEDEN SONRA

Bir mağazaya girip 10 adet ürün beğenmem
8 tanesiyle deneme kabinine girmem
Yalnız olduğum için haliyle saatlerce içerden çıkmadan 5 ürünü denemem
Kocaman samimiyetsiz gülümsemesiyle Nasıl oldu efenim klişesiyle yaklaşan görevliye korkumdan 1 tanecik ürünü gösterip bunu alcam ben demem
Ve çaktırmadan ürünü bi kenara bırakıp kaçmam

AKŞAM ÜZERİ

Patrona günlük rapor yazar iken cümlelerimin çaktırmadan şarkı sözlerine kayması
Kendi kendime geyiğe sarıp bilgisayar başında şarkı sözlerinden türetilmiş ama tamamen günün raporunu içeren bir yazı üretmem
El alışkanlığıyla tam gönderecekken günün 2. Şansını yakalayıp internetin kesilmesi

AKŞAM

Eve dönerken dolmuşa binmem ve ayak basacak yer bulamamam
Dolmuşlarda yer çekimini kaldıran teknolojiyi geliştirsinler ki yarımız tavana yapışsın yerden tasarruf herkes rahatlasın diye hayal kurmam
Ayaklarımın ağrısını birden hissetmem ve inen karasuları her zamanki gibi hayalimde resmen aspire etmem
En sevdiğim radyoyu ama aynı zamanda o saatte en nefret ettiğim dj i dinlemem
Konuşmalarda sesi kısmam şarkılarda son ses yapmam
Ardarda çalan 6 şarkıyı ilk defa duymam
6 sına birden hayran kalmam
Dinlerken coşmam
Kim olduğunu bilmediğim için çıldırmam
Bok kafalı dj ler bir türlü anons etmediği için küfretmem

GECE

Uykuya dalmaya yakın 6 şarkının zorla melodisini hatırlamaya çalışmam
Coşmam
Kim olduğunu bilememem
Çıldırmam
Dj e küfretmem
6 şarkıyı da mırıldanmam
Coşmam
Kim olduğunu bilememem
Çıldırmam
Dj e küfretmem
Kısır döngüye takılı kalmam

GECE YARISI

Uyumuşumdur sanıyorum farkında değilim...

8 Kasım 2009 Pazar

küçücük ufacık içi dolu turşucuk

ahh babam
ahh en sevdiğim
özledim çok
gözümüz yükseklerde
ben ankarada
sen datçada
başım dimdik
ayaklarım üstünde tek başıma
ahh özlem
özlem yok mu o özlem
gözüm iniyor bazen yere
ağlıyorum çok
özlüyorum çok...




beni bırakın
beni bırakın
beni bırakın bu kumsalda
bu yaşta
bu saflıkta




dostluk...




rujun yenmeyeceğini bilemezdim 8)




emeklemek yorucu
yürümek sıkıcı
koşmak...




kuzenlerle anneanne sevgisi




fatoş bebekle damla bebek




ayakta durabilmenin verdiği çılgınca mutluluk

2 Kasım 2009 Pazartesi

ufak bir itiraf (02.11.1986 - 02.11.2009)


Garip olan ben miyim yoksa herkes benim gibi de ben mi şimdi itiraf moduna girdim bilemiyorum.

İnsan doğum gününde gereğinden fazla bir neşe balonu içinde olur. Her lafa güler, herkese gülümser, her olaya pozitif yaklaşır. Normalde kötümser bir kişiliğe sahip olsa bile, o gün doğum günüyse eğer şen kahkahalar atmak için yer arayan küçük bir şımarık çocuk gibi olur. Gün içinde karşılaştığı arkadaşlarına gözlerini kocaman açarak ‘selam’ diye atlar. Sanki o kişi bilmek zorundaymış gibi günün özelliğini, arkasından gelecek kutlama ve hatta hediye süprizini bekler. Ki nitekim olur da. Her zaman bir plan vardır ya hani akşamına, ona uygun kıyafet seçimini yapmıştır önceden. Gün boyu o kıyafetin içinde hediyeleri toplayıp ‘günün şanslı ve özel insanı’ ünvanını taşımasını hayal eder. Ve evet gayet de gerçekleşir hayaller. Uzakta olan arkadaş, hısım, akraba, tanıdıklar telefon trafiğine boğarlar şanslı insanı. Görüşülebilitesi olanlarsa akşam için her şeyi planlamıştır. Gece süper başlar, eğlence tavan yapar, hediyeler gülücükler öpücükler kucaklaşmalar cepte, mutlu huzurlu eve dönülür. Sonsuz huzurlu bir uykuya dalınır ve artık yeni yaşa girilmiştir.

Şimdi burda anormal olan ne var değil mi? Gayet normal bir doğum günü özetiydi. Bende biraz farklı işliyor olaylar. Şöyle ki;

Öncelikle o aman aman herkesin deli gibi önemsediği, yılda sadece 1 gün olan ama her yıl da aynı önemi taşıyan ki böylelikle pek de bir önemi kalmayan günden bir önceki gün acaip bi hüzün çöker üstüme. Bu kadar uzatmanın bir manası yoktu farkındayım, bildiğimiz doğum gününden bahsediyorum işte. Ben gelmesini pek istemem bu günün. Çünkü daha gelmesine yakın bir gerginlik başlıyor bende. Gerginliğim yukarıda anlattığım gibi bir günüm olduğu için değil. Tersine tamamen normal ve hatta daha kötü bir gün geçirme olasılığımın yüksek olmasından kaynaklı bir gerginlik. Aslına bakarsanız sıradan bir günün daha kötü olması dahi canımı sıkmazken, bu -güya- özel günde ‘neden ?’ sorusu çok dolanır aklımda. Sanırım bende de biraz ‘özel hissetmem gerekiyor’ gibi bir bilinç yerleşiyor yavaş yavaş ne acı!!!

İşte tam da şu anda bir hüzün geldi oturdu kalbimin ortasına. ‘Kalbimin ortasına oturdu’ da değişik bişeymiş, ama göğsümde bi basınç hissediyorum cidden yalan değil. Her sene aynı seramoni. Bir beklentim yok halbuki kimseden, çünkü zaten çevremde beklentim olabilecek fazla insan da yok. 1 bilemedim 2 arkadaş, anne baba... Sanki bir mucize olması şartmış gibi doğum günümde sıradan geçen her dakika canımı sıkıyor nedense. E ne olacaktı yani? Okullar tatil olup, iş verenler işçilere prim mi verecekti? Hiç işte...

Bunlar işin gırgır kısmı. Esas nedeni -ben bunu bu sene çok daha iyi anladım- ki o da yalnızlık sanırım. Çok şikayetim olmamıştır yalnızlıktan çünkü seviyorum. Yalnız yaşamak da eklenince son birkaç ayda daha da özgür olduğumu hissediyorum. Aslında hissetmekten ziyade kendime uzaktan bakınca böyle görüyorum. İçimde ise ufaktan bir sızı hakim.

Ve işte doğum günümde her daim akmaya hazır bir damla gözyaşım var yine. Gün içinde bir şey ters gittiği anda ‘ama bugün benim doğum günüm, bugün bari uğursuzluklar beni bulmasın’ moduna girebilirim. Ya da tam tersi mutluluk için bile akabilir o damla. Belki annemle babam çıkar gelirler Türkiye’nin bir ucundan.. Belki hala çok değer verdiğim ama dostluğunu kaybettiğim, her aklıma geldiğinde canımı yakan ‘o’ gelir sırf benim için.. Ya da belki elimde kalan tek dostum sımsıkı sarılır da bana varlığını duyumsarım yeniden ve şükrederim ‘ben bi şekilde doğmuşum asıl sen iyi ki varsın!’ diye.. 3 olasılıktan teki gerçekleşir, bence çok da fena sayılmaz? Hımm?

Ama işte kişilik meselesi biraz da her sene yaşarım bu gereksiz ruh halini. Nasıl ki diğer insanlarda neşe balonu vardır, bende de ağlamaklı hüzün balonu. İçinde çaktırmadan birkaç fasıl ağlama ve birkaç fasıl da aşırı mutluluktan gülme krizi geçirebilirim.

Anlayacağınız tamamen sinirlerin harp olduğu bir gün benim için...

Bir an önce 2 Kasım atlatılıp 3 Kasım’ a başlanmalı. 1 günlük olmak çok daha huzurlu sanki?!