26 Kasım 2010 Cuma

Bütün Renkli Roller Bizim

http://fizy.com/#s/1ml4af

Dağınık saçlarım ve parçalanmış kırmızı ojelerim

Dağılmış saçların ve solmuş mavi tshortün

Derin ılık bir nefes

Ayaklarımda yumuşacık uzun tüyleri olan turuncu terliklerim

Kendimizi mor merdivenlerden aşağıya bırakıyoruz

Düşmüyoruz, koşuyoruz

Ciğerlerimiz soğuk beyaz havadan acıyana dek

Koşuyoruz

Kahkahalarımızı duyuyoruz

Ne kadar da özgürüz

Kahkahalarımız siyah asfalttan,

Sarı yapraklara yansıyor

Gözyaşlarımız adımlarımızda saflaşıyor

Dağılıyor

Yıldız oluyor

Gizliden göz kırpıyoruz birbirimize

Karanlığa dalıyoruz

Ve koşuyoruz siyahın tam ortasına

Çıkıyoruz kara delikten

Sonunda yeşil bir sahada duruyoruz

İnsanlar,

İnsanlar ayaklarımıza bakıyor

Biz de bakıyoruz çıplak sarı ayaklarımıza

Gülmeye devam ediyoruz yeşilde

Ve dansetmeye başlıyoruz pembe gözlüklerimizle

Yoruluyoruz

Kahkahalar tebessümlere dönüşürken

Sakinleşiyoruz

Geri dönüyoruz

Ayaklarımız hiç acımıyor,

Üşümüyoruz

Geri dönüşler hep gri

Hiç sevmesek de

Bu kez seviyoruz...


11 Kasım 2010 Perşembe

derdim başka...


Bir fotoğraf çekmek istiyorum. İçinde sevdiklerimin olduğu ve zaten kimseyi sevmediğimi anlatan simsiyah bir kare. Sevgisizim...

Bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Tek başıma gidip herkesle geri gelmek. Issızım...

Bir puzzle yapmak istiyorum. Her parçada bütünü hissetmek. Sabırsızım...

Bir kere olsun okyanusa dalmak istiyorum. Tüpsüz en derine yaldızlı balıklarla. Tedirginim...

Bir itirafta bulunmak istiyorum. Geçmiş itiraflarımın iflah olmaz cesuruydum. Pişmanım...

Bir kitap okumak istiyorum. Zenginlerin kazanmadığı, zayıfların ezilmediği, kahramanların sevilmediği. Hayalciyim...

Bir rüyaya dalmak istiyorum. Anlatınca büyüsü bozulmayan, karabasanlardan korkmayan. Şuursuzum...

Bir yazı yazmak istiyorum. Asla senden bahsetmeyen, okumana izin verilmeyen. Farkındayım...

Bir insan tanımak istiyorum. Senelerdir tanıştığım ama yeni tanıdığım. Şaşkınım...

Bir seni görmek istiyorum. Ağız dolusu ‘hayır’ diyebileceğim. Kızgınım...

Bir mektup göndermek istiyorum. Her bir sayfada şikayet, her birinde umutsuzluk, her birinde melankolizm. Çekilmezim...

Bir gökkuşağı olsun istiyorum tam tepemde. Üzerinden çocuklar kayarken tepetaklak düşüp görmezlikten gelsinler siyahımı. Renksizim...

Bir şeyler söylemek istiyorum. Söylediklerim dinlensin, dinleyen bir daha hiç gitmesin. Umutsuzum...

Saniye saniye yaşamak

Santim santim yürümek

Adım adım sevmek

Bir anda yok olmak istiyorum.

Biraz yavan

Biraz sarhoş

Oldukça dengesizim

Bir Kasım akşamında.

Uçuruma yaklaşmış bir ben

Yolu gösterense diğer ben

Sorumsuzum!!!

5 Kasım 2010 Cuma

zaman problemi

Yaz/kış saati uygulaması denen bir şey var ya hani. Nedir abi amaç? Her 6 ayda 1 bu problemi çözmek için kafa patlatmak zorunda mıyım ben? Ha 1 saat erken ha 1 saat geç işte. Yok enerji bilmemnesi yapılsın diyeymiş, yok gün ışığını fazla kullanalımmış. Ben gece karanlığını kullanıyorum misal, ne yapmam lazım? 24 saat ileri/geri alsam belki işime yarar. Öyle de yapıyorum zaten. İnsanlar yaşları ilerledikçe hayata 1 er adım atıp, büyümeye devam ediyorlar. Yaşlanmaya başlayınca da o attıkları adımları geri sarıyorlar. Bedenen ve zihnen küçülmeye gidiyorlar. Bense her seferinde 24 saat ileri/geri sarıp, her yaşımda yerimde sayıyorum. 1 saatte 1 film bile izleyemezsin ama 24 saatte kuş misali ülkelerarası gezersin. O denli çok yol katediyor gibi görünüyorum, ama geldiğim nokta hep aynı. Sonuç? Ne için yorulduğunu anlamadan, başlangıç çizgisinden 1 adım içeriye atamamış, şuursuzca bitiş çizgisinin hayalinde inatla nefes alıp vermeye çalışan ben...