20 Eylül 2011 Salı

Mavi, Tırtıl ve Yeşil...

'ıssızlığa gitmeyi' huy edindim kendime
söyleyecek söz
yapacak bir şey yok
bu böyleydi
böyle gelmişti
böyle giderdi...


Mavi, mavinin her tonunda gömlekler giyerdi. Gardrobunun neredeyse tamamı maviydi ve sanki özgür ruhunu simgelerdi. Tırtıl ise güzel bir kelebek olmanın hayalinde -ama sadece hayalinde- hayata karşı hem korkak hem de önyargılı bir kız idi. Tırtıl kimseye güvenemedi şimdiye kadar, herkese şüpheyle baktı ve kendini soyutladı. Dışarıda nasıl bir hayat var diye merak etse de dahil olmaktan hep çekindi. Mavi ise hayatında 'yaşamadığım' diyeceği hiçbirşey bırakmamış, her türlü insanla muhattap olmuş ve bunca yıllık ömrüne inanılmaz hikayeler sığdırmıştı.

Bir gün tırtıl ve mavinin yolları kesişti. Mavi ilk görüşte tırtıldan etkilenmişti, henüz tek kelime konuşmadan 'o kadın' diye geçirdi içinden. Tırtıl ise 'bir yerden tanıyorum onu' diye düşündü ama hiçbir zaman nereden tanıdığını çıkaramadı.

Zamanla konuşmaya başladılar. Haftada 1 ya da 2 gün birbirlerini görüyor, görüşmelerinden hemen sonra mavi tırtılla uğraşmaya başlıyor, gözden ırak düştükleri anda iletişim de kopuyordu. Aslında daha ilk günden mavi kartlarını açık oynamıştı, tırtıl ise herzaman olduğu gibi karşısındakine 'alaycı ve esireklisin' yaftasını yapıştırıp muhabbetler hoşuna gitmesine rağmen hep ters hep soğuk hep uzak durdu. Yine ve yine inanamadı, güvenemedi.

Aylar geçti bu şekilde. Mavinin hisleri ne kendisine ne de tırtıla anlatamadığı yoğunlukta artıyordu. Sevgi, şevkat, endişe, saygı, korku, umut, aşk.. Hergün kendini tazeleyip anbean katlanıyordu. Mavinin tırtıl için yapamayacağı fedakarlık, aşamayacağı engel, gösteremeyeceği özveri yoktu.. Artık.. Ama....

Bir gün tırtıl 'hayatımda başka biri var, benimle artık bu şekilde konuşma' diyerek mavinin o tertemiz ve her gün yeniden yeşeren hayallerini birden yerlebir etti. Mavinin elinden bir şey gelmezdi. 'pekala, sen benim meleğimsin ve öyle kalacaksın' dedi ve sustu..

Dili sustu ama kalbi susmak bilmedi. Önce tırtılı sonra kendini sonra kaderini suçladı. Ortada suçlu yoktu.. Dayanamadı. Aradı.. 'sana bir ömrü teklif edeceğim yer bile belliydi' dedi ve gözlerinden akan her bir göz yaşına tırtıl inanamadı. Ben bu gözyaşlarını hakedecek ne yaptım diye düşündü tırtıl. Hiçbirşey yapmamıştı. Mavi 'birşey yapman gerekmezdi, sevdim..' dedi.

Bir süre iletişimi koparmadan unutmaya çalıştı mavi. Yine yapamadı ve bir gün sustu. Tırtıl anlayış gösterdi ve o da sustu. Aradan 3 gün geçti. Mavi tüm saygınlığıyla tırtıla 'ben Yeşil'deyim, ailenin olduğu şehirde. Anneni görmeye geldim, hep söylerdim ya annene ve babana söylemek istediklerim var diye, sırf bu amaçla geldim, bana kızma!'..

Tırtıl inanamadı, şok olmuştu ve inanmadığını söyleyebildi sadece. Mavi günübirlik 14 saat yolculuk yaparak geldiği bu cennet köşesini tanımladı tırtıla, kare kare anlık fotoğraflar çekip gönderdi. İlk olarak tırtılın annesinin çalıştığı iş yerine gitmişti ama annesi o gün izinli olduğu için mavi amacına ulaşamadı, bir paket çikolatayı masasına bırakıp ayrıldı. Şimdi Yeşil' i keşfedecek 1 günü vardı. Sahili yürüdü boydan boya, o tertemiz buz gibi çarşaf deniz iştahını kabartmıştı. En sakin ve tırtılın da hep tercih ettiği o dingin sahilden denize girmeye karar verdi. Kendini buz gibi berrak suya bıraktı ve açıktaki teknelere yorulana kadar yüzdü. İçi huzur doluydu. Denizden çıkıp kendini şezlonga atıp biraz soluklandı. O an yanında bir ingiliz çift gözlerini dikmiş maviye bakıyordu. Konuşmaya başladılar. Çift mavinin neden burada olduğunu sordu ve mavi hikayesini anlattı. Tırtılı, hiç tanımadığı ama çok sevdiği ailesini, tırtıla olan sevgisini ve onca yolu annesine şikayette bulunmak için geldiğini anlattı. Bu sonsuz sevginin ardından neyi şikayet edebilirsin bakışlarıyla karşılaşan mavi açıklama gereği duydu 'şunları söyleyecektim: kızınız hayata karşı çok kötümser ve kendisine acımasızca özeleştirilerde bulunuyor. Ama o herşeye değer kızınız için sizinle en içten duygularımı paylaşmak istiyorum. Aileniz benim için şereftir artık. O kadar rahat geldim ki yanınıza, hiç telaşlanmadım. Kızınız bana esirekli der bilir misiniz? Esirekliliğim bundan gelir belki de. Sadece sevdim. Avazım çıktığı kadar sevgime sahip çıktım, ne istediğimi bildim, her mimiğini her tavrını sevdim. Sonunu görmeden, hesap yapmadan, gözümden sakınır gibi, asil, onurlu, güçlü, kırılgan ama hiçbir zaman tutsak değil. Ama olmadı. Kızınız benden, sevgimden, kendinden, hayattan korktu. O kadar kararlı durdu ki karşımda ve mutluluğu elinin tersiyle itebilecek güçte..Her adımım sonuçsuz kaldı, elimi hep havada bıraktı. Onun da istediği gibi ne hali varsa görsün diyerek kendi haline bırakmak istedim ama yapamadım. Hakkınızı helal edin ve haddimi aştıysam affedin.' İngiliz çift çok etkilenmişti. Şans dilediler ve sahilden ayrıldılar.

Mavi tüm Yeşil' i sırtında bir sırt çantasıyla karış karış gezdi. Lojmanları, çarşıyı, meydanı, limanı, sahili.. Tırtılın adım adım yürüdüğü her yeri adımladı.

Ve gitme vakti geldi. Ayrılmak istemedi bu şehirden. Tırtıl hiç onun olmamıştı, hiç yanına varmamıştı nasılsa, bıraksınlar mavi de Yeşil' de kalsaydı... Yaklaşık 12 saattir bu şehri soluyordu mavi ama 1 kez bile pişman olmadı geldiğine -tıpkı yaptığı hiçbirşeyden pişman olmadığı gibi- kendini buraya ait hissetti. Yeşil tırtıldı, mavi yeşildi..

Dönüş yolunda mavinin tırtıla söylecekleri vardı: 'Seni senden fazla sevdim ben, isyanımsa senin mutsuzluk seçimine. Ben sözümü tutamadım yine ve konuşmaya başladım. Sen hiç benim olmayı istemedin. Bir gün sevince anlarsın sözlerin neden tutulamadığını. Üzülmüyorum artık, tükendim çünkü. Duvar oldun bana. Hissetmiyorum. Senden ricam hatalardan kork ama hatalarla olgunlaşacağım diye de bunu dileme! Şimdiye kadar böylesi cesareti gösterebileceğim tek değerli insan sen oldun. Ailen de korkmasın, sen de korkma. Yalnız değilsin. Beni her zaman arayabilirsin, başın sıkıştığında, sohbet etmek istediğinde.. Benim artık canım acımaz endişelenme, sonsuz sevgimle uyuştum...'

Tırtıl boğazında düğümlerle yorumsuz kaldı. Maviyi çıldırtan bu suskunluğuyla gözyaşlarını sildi, sessiz.. Aklından geçense yine 'Ben bunları hakedecek ne yaptım ve beni gerçekten kim hakediyor?' idi... Mavi ardından Yeşil' e, rüzgargüllerine, yel değirmenlerine, denize, tırtıla, ailesine el sallayarak uzaklaştı dilinde tek bir kelimeyle 'elveda'...

17 Eylül 2011 Cumartesi

Tutsak...

Zamanın bir müsveddesi olsa diyorum

Karalama hayatımı buruşmuş kağıtlardan arada açar okur muyum?

‘O an’ a geri dönsem ya da..

Ağız dolusu bir ‘hayır’ ı hakederken sen

Yine de sana teslim olur muyum?

Hatalar ruhumu eritir ya hani

Acı mıydı ruhu tazeleyen,

Yoksa ruhum mu açtı hatalara!

Yalnızlıktı söylencem senden önce

Zaman zaman tek başınalık

Bazense ‘keşke’ ler

Ama çoğu zaman ‘iyi ki’ ler

İyi ki benden uzaktın

İyi ki sana olan zaafımın farkında değildin

Kendi kendime yaşarken bazı şeyleri,

İyi ki sen kendi dünyanda kavruluyordun.

Ama sonra?

Farkettin !

Her adımında bas bas bağırıyordu bana mutsuzluk

Dur diyemedim

Gelme diyemedim

Geldin !

Kaçınılmaz sondu bu

İşkenceydi.

Saçlarım çekiliyor, tırnaklarım sızlıyor, ruhum bedenimi zorluyordu

Kaçamadım

Belki de denemedim

Yine de

Yenildim..

Senden vazgeçeceğim günün hayalindeyim şimdi ben

O zafere ulaşacağım.. hissediyorum..