14 Ağustos 2011 Pazar

Huzursuzlukla Gelen Huzur

Eğer beni çirkin, eğer beni şişman, eğer beni çulsuz görmek istemiyorsanız beni depresyona sokmayın, hali hazırda girmişsem ileri gitmeme izin vermeden çıkarın. Hayır beni sevmeniz gerekmez de sizin göz ve ruh sağlığınız için uğraşıyorum.

Ne zaman o en doğal halime bürünsem ki bu ‘doğal hal’ bazı insanlarda şapşallık, bazısında şenlik, bazısında da karizmatiklik (kasılmadan gelen karizmanın hastasınız) olur. Bende ise depresiflik olarak seyreder. Melankolizm damarlarımdan akarken bunalımı engellemem beni kahraman yapar, kahramanları kim sevmez ama ben sıradan bir kadınım.. Edebi bir metin değil sakin olun, bu gergin moddan çıkıp devam ediyorum…

Kendimi gözlemledim ve depresif hallerimde 3 ayrı yol izlediğimi farkettim.

Bunlardan ilki ve en kolay olanı ‘yemek’. Öğrenciyken sınav haftalarında, çalışırken doktor eğitimi ve cihaz demolarında, aşıkken sevgili mızırdanmalarında ve türevlerinde strese girilen ilk dakikada akla düşer ‘yemek’. Tatlısı tuzlusu ekşisi acısı hiç farketmez, tüketici toplum candır diyip yer yer yer yer yer bu bünye. Yer yer (zaman zaman manasında) soluklanıp, daha acıkamadan yine yer. Mide doldukça karında meydana gelen şişlik, içerde oluşan doygunluk ve yemek borusuna itelenen baskı nedense bir huzura, bir boşluk doldurmaya delalet eder. Sonuç: şişmanlık.

İkinci yol aslında ilkinin diğer sonucu oluşan sivilceler. Dedik ya ‘biberi bol tuzu az, böyle sevgili olmaz kime bu naz’.. Hımm pardon bunun konuyla ilgisi yoktu, özlem tekin çık aradan! Yiyecekler diyorum, tatlı tuzlu yağlı farketmez de çoğusu cilde zarar. Ünlü düşünürün de dediği gibi ‘can çekerse cilt katlanır’. Sonuç: çirkinlik.

Ve son yol, aslında tüm kadınların depresyona girdiği anda terapi olarak gördükleri, para harcamak. Amaç alışveriş ile ihtiyaçların giderilmesi ve hatta ihtiyaç olmasa da güzeli alıp şenlenmek değil, direkman para harcamaktır. (hayatımda ilk defa ‘direkman’ ı yazı dilinde kullandım, çok irrite oldum) Özellikle sadece alışveriş demedim çünkü para harcansın da nasıl nereye harcanırsa harcansın mantığı vardır. Ben genelde saçımla başımla uğraşarak kuaförüm Tuncay’ a akıtıyorum o parayı. Hayır adamdan yetenek akıyor, çok acayip saç kırpıyor, adama benzetiyor beni ama çok pahalı be o kadar da olmaz, olur mu yoksa yaa, olmaz olmaz, ama iyi kesiyor adam şimdi olur bence, yok be çok yine de gelin başı mı yaptırıyoruz... İşte tam da bu içses kavgalarıyla gidilir Tuncay’ a, harcanır paralarım paralarım.. Sonuç: çulsuzluk.

An itibariyle 3 yolu bitirdik fakat ben bir yan yol daha belirtmek isterim. Benim asıl terapim temizlik. Her türlüsünden. Evi süpür, yerleri sil, toz al, lavabo küvet fırçala, çamaşır yıka, ütü yap.. Yetmedi mi, kendine saldır. Bas ağdayı, yak canını bak nasıl rahatlıyorsun. Tamam tamam yazının bu noktasında tüm mazoşistliğimi ifşa etmeme gerek yok değil mi? kaldıracak olan var hazmedemeyecek olan var..

İşte bu 3.5 yolu da anlattıktan sonra şu soruyu sorabilirsiniz: ‘Tamam da Damla bu gereksiz bilgiler gerçek hayatta ne işimize yarayacak afedersin?’ Cevap veriyorum: ‘Bilmiyorum’

Not: Şu anda depresyonda sayılmam. Tamamen uyarı maiyetinde bir yazı idi. Küçüklerimin ellerinden, büyüklerimin gözlerinden, ya da tam tersi yerlerinden.. muah muah..