24 Şubat 2009 Salı

bir anlamı olmalı...





Uyandım…

Biraz doğrulup başucumdaki lambayı yaktım. Duvara düşen gölgeme baktım uzun uzun. Aynada bu kadar güzel görünmüyorum, sevdim gölgemi, gülümsedim. Saat 03:25.
En sevdiğim turuncu polar pikemi kaldırdım üzerimden. Kalktım mutfağa gittim, bir bardak su içtim. Odama geri geldim, masamın üzerindeki henüz kenarlarını bitirdiğim puzzleımın yerini bulamamış birkaç parçasını yerleştirdim, en canlı en renkli birkaçını da pijamamın cebine attım nedensiz. Komidinin üzerindeki elmalı şekerler gözüme takıldı, bir tane de ondan attım ağzıma.

Işığı kapattım ve balkon kapısına yöneldim. Perdeye dokunmadan direk açtım kapıyı, dışarı çıktım. Soğuktu. Tekrar odama girip annemin ‘evlenirken de gelinliğin üstüne giyeceksin bu hırkayı’ dediği eskiden beyaz şimdi bej olan hırkamı giydim. Çok sevdiğimden değil ama ortaokulda annanemin ördüğü ve birkaç senede bir kollarını yamayla uzattığım bir hırka işte.

Yeniden balkondayım. Ellerimde kırmızı eldivenler, ayaklarım çıplak.. Birden kendimi korkulukların üzerinde buldum, bir kolumla duvardan destek alıyordum. Zifiri karanlık ama tertemiz bir hava. Karşımda bir orman, sağ tarafta arabasız uzunca bir yol, sol tarafta ışıksız birkaç bina.

Aşağıya hiç bakmadım.

Ürperdim. Korkudan mı yoksa soğuktan mı ayırdına varamadan,
…kendimi bıraktım aşağıya, gözlerim kapalı.

Hızla düştüm beşinci kattan.

Muhtemelen üçüncü kattayken tekrar yükseldiğimi hissettim.

Gözlerimi açtım.

Uçuyorum…

Yön verdim kendime kollarım iki yanda açık. Nerede olduğumu anlamadım bir süre. Ormana doğru gittim, karanlık ! Korktum ilk defa, geri döndüm. Her gün geçtiğim; ezbere bildiğim evler, sokaklar, kaldırımlar yabancı geldi yukarıdan. Şaşırdım.

Bir yerlere gitsem dedim.

Nereye?

Birden O’nu hatırladım. Tıpkı en olur olmaz zamanlarda olduğu gibi düştü yine aklıma.
O’ nu görmek istedim.
O’nun evine gitmek istedim.
Oraya.
O’na…

Yine ezbere bildiğim yollara şaşarak gidiyordum, yukarıdan daha kestirme..
Uçuyorum..

Sonra birden durdum. Havada asılı kaldım.

Gitmek istediğim yerden yoğun bir duman yükseliyordu. Pembe renkli bir duman bulutu.
Yanıyor !

Hareketsiz, tepkisiz, ifadesiz seyrettim. Hiçbirşey yapmadım. Sadece seyrettim.

Sonra tekrar ilerlemek istedim. Kollarımı açtım, gidemiyordum.

Önümde bir duvar yükseliyordu. Yukarı uçup duvarın üzerinden atlamak istedim fakat duvar benden daha hızlı ! Yetişemedim. Sağından ya da solundan geçmek imkansız, sonsuza uzanıyordu. Çaresiz geri dönmek zorunda kaldım. Tam arkamı döndüğüm sırada bir duvar daha belirdi önümde. Aynı şekilde o da göğe yükseldi benden hızlı ! Kalakaldım aralarında..

O’nun sesini duydum sonra. ‘damla’ dedi fısıltıyla, tüylerim diken diken.. Mutlulukla nefreti, huzurla sıkıntıyı birden hissettim. Tuhaf!

Bir süre sessizlik çöktü etrafa, sağır gibiyim sanki, çıt çıkmadı. O an cebimdeki puzzle parçaları düştü yere, ilk duyduğum ses metrelerce yukarıdan onların düşüşü oldu pıt diye. Ve sonrasında dayanılmaz bir yer yarılma sesi. İki yanımdaki duvarlar bir yandan yükseliyor bir yandan üzerime geliyordu. Kaçacak yer yok. Hızla yukarı uçuyordum sanki aşabilecekmişim gibi duvarları.

Arkamdaki duvarın sırtıma temas ettiğini hissettim. Soğuk!

Tam o anda,
Uyandım..
Bu sefer gerçekten.. Saat 03:00.
Sadece bir rüyaymış..
Ama yine de..
Bir anlamı olmalı…


22 Şubat 2009 Pazar

bu arada !



bu arada
bu aralar
buralarda
kar var...

kuşlar da gitti...


havalanan...



bir güvercindi sadece onu terkeden..

beyaz üstü...



...aslında hep bir gölgeymişim

bu sistem benim o küçük eski kalbimi bozuyor



ama herhalde bütün çocukların büyümesinin sebebi,
yaptıkları kaçış planında bir eksik olmasıdır

kim olduğu önemli mi?



sınırlardan taşalım



gökyüzü mü yere indi?
yeryüzü mü göğe çıktı?

başka başka


bir çam ve bir başka çamın ayak basılmamış gölgesi

iğne yaprakların arasından


20 Şubat 2009 Cuma

yollarda...



daha çok var..
ama kimin umrunda
uzasın uzayabildiği kadar yollar
hem daha kurulacak düşler
çözülecek sorunlar var...
...hepsi kafamda...

bir göl kenarında..



bulutlu
rüzgarlı bir gün
ayaz var çok
donuyorum
kimse yok etrafta...

bir kuş kondu omzuma..


öptü sonra tam da uzaklara dalmışken ben...

narlandık...


huzur



karşısına geçip
çayını yudumlamak

ne demeli?



sanırsın güneşe dokunacak

...



sessiz bir kaya düşün deniz kıyısında
yalnız
dalgalara göğüs gerip
soğuktan üşüyor

ya sabır !



balıklar dalga geçer gibi oltaya süzgeç sallıyor
bir heyecan bir telaş hızla çekiyorum misinamı
ama yok
ne balıktan eser var
ne de o kadar iğneye tutturduğum çiğ tavuk parçalarından
şerefsiz balıklar
söylene söylene
yine savuruyorum misinamı
inat ettim
ben anlamam da Mustafa amca biliyor bu işi =)

çirkin ayaklar...


...güzel hayaller

bugün bayram edelim


19 Şubat 2009 Perşembe

bir diğeri...



delilerden sen anlarsın
konuş onlarla

ayvah !



unutulmuş ama halinden memnun

merdivenlerden tırmandım

basit güzeldir


yukarı bak



uzun uzun baktığım zaman
tüm gezegenler kırmızı görünürdü
ama...

yenilendik



yaşlı yorgun bir duvara
yeniden açan kardelenler hayat kazandırmış

kıymetli


gelecek bir damla...

camdancama


...ondan sonra



önüm arkam
sağım solum
saklanmayan ebe

hayır ben büyümedim..duvarlar küçülmüş...

şimdilerde yosun bağladım


içiçe...


yeşil evlerin
çiçekli perdeli camlarından
mavi evler yansırmış..

nerde kaldı bu bahar ?


yalandan solmak da neyin nesi?


yağmurdan sonra


lütfen beni uyandır...




miş'li geçmiş zaman...


hatırlamak gördüğünü bilmektir
bilmek gördüğünü hatırlamaktır
görmek hatırlamadan bilmektir

bildim bileli...


yaşlandıkça çocuklaşan...




hey ! kaçık !








hadi ölelim =(


‘sıkıldım çook çook hadi yaşlanıp ölelim artık’ dedi Tuba...
.
Baktım önce saf saf, güldüm bi an mizahi geldi nedense, sonrasında içim burkuldu ben ne istiyorum acaba die düşününce..-iç burkulması somut bişey sanki, bildiğin hissettim çünkü- ’ben kendimi yeterince yaşlanmış hissediyorum,yıllara mı bağlı yani? Hem insan hissettiği yaşta değil midir? Gidiyim ben artık..’ deyivermişim..
.
Meğer Tuba o cümleye başka manalar yüklemiş..’ yok yahu ben bildiğin torun torba sahibi, yaşlı nene..ununu eleğini asmış, yanında kedi, elinde örgü, anıttepe tarafında eski evimde sallanan sandalyede sallanırken koca camlardan dışarıyı izlemek istiyorum…’ die uzun uzun anlattı başka anlamlar yüklenebilitesi olan o cümlenin ona göre ne demek olduğunu..Sanırım Tuba’dan daha karamsarım, bir diğer evreye geçmek daha cazip geldi bana. -Yaşlılık korkum mu çıktı bi de acaba?!
.
Derken cennet cehennem kavramlarına geldi konu, nası oluo da oluo? Ruh bedenden çıkınca kim nereye gidio? Neye göre noluo? Bir ton soru…Tuba korkuo,ben atıp tutuorum aslanım kaplanım korkmam ölümden hıh!.
.
O ‘yok ben ölmicem korktum cehennem acı verir, ı ıh istemiorum’ dedikçe, ben ‘korkmuorum, herkes yancak, kim direk cennete gider ki, hatta merak bile ediorum eved eved ediorum..’ diye üsteliyorum umarsız..Bir diğer korku nedeni yalnızlıkmış öle sölüo..Ben yine korkusuzum, yalnızlık ne ki? Ölünce anneni bile tanımıcakmışsın,öyle derler..Bu dünyada hiç mi yalnız kalmadık sanki, diğer taraftaki yalnızlık derdimiz olsun!!!
.
Aile ve ölümden bahsedince işte tam da o an içime korku düşüyor benim de ilk defa..ister istemez aklıma düşüyor işte. Tamam belki sırayla değil dünyadan göç etmek ama biliyoruz en nihayetinde, yaşlandığında bu aileden bir sen kalacaksın.. Kardeşimin olmaması ne acı diyorum. Ben o ızdırabı tek başıma çekemem diye hayıflanıyorum.. Ve inanılmaz bir bencillik yönümü keşfediyorum. ’ben herkesten önce gidiyim, kimse için üzülmiyim’
.
Ya onlar?
.
Tamam o zaman şöyle bir yöntem bulduk Tubayla; aynı anda gidiverelim tak die acısız sızısız pufff die okus pokus!! Ailemiz, yakınlarımız, sevdiklerimiz hatta haberi olmayan sevdiklerimiz! Töbe töbeee! Allah’ın işine karışmışız.. Zaten içimiz de daraldı iyice..
.
Yalnızlık, gelecek, para, evde kalma korkusu derken Tuba vazgeçiyo ölmekten. Kaldım yine dımdızlak, kendi kendimi cesaretlendirmeye daha ne kadar devam edicem yah!
.
Tam o sırada Burak (kuzenim) lafa girmesin mi..Naber die o en delikanlı cıvıl cıvıl içi içine sığmaz meraklı edayla? Seviorum onu çok, sevdiklerimiz derken damladı konuya..’zaman öldürüorum’ dedi ve ben bir tek kendimin ölümle kafayı bozmadığını anladım..Kendinize itiraf edemeseniz de herkes kaçık bu konuda eved..
.
Dipnot: Hani merak edeniniz varsa, ölmekten ben de vazgeçtim, bir süre tarihi geciktiriyorum..Burdan Burak’a çeşitli intihar tekniklerini akılalmaz yollarla anlattığı için teşekkürler. Ha öyle korktuğumdan değil yine, komik anlatıyo, gülüyorum..Bir süre daha gülmek istiyorum..Yoksa korkmam !?!?!?!?!
.


hadi sarılalım =)

14 Şubat 2009 Cumartesi