17 Mart 2010 Çarşamba

“D”ene me (by Fatih Yüksel)

Dene dedim
Deneme dedim
Dur dedim
Deneyelim dedim
Denemedir dedim, dene
Denemeli de
Denenecek denek dedim
Dur dedi
Dimağına dair dene…
Dünya dedim;
Dört başı dönek dünya
Dönüyor insanları da dönüyor
Döndürüyor insanları
Dört dönüyorlar utanmadan, dönüyorlar…
Düzelmez mi?
Düzelir elbet, kıyamet…
Dert etmeli mi?
Dertlenmeli mi?
Dürtmeli mi?
Dürtülmeli mi?
Dürtecek! Bak güneşe yakıyor
Dağlayacak kavuracak
Dünya ya aldırmadan yakacak
Dur dünya inecek var
Desek
Durur mu?
Dene dedim, dene… Bir kere dene… “D”ene




Fatih/03.2010

9 Mart 2010 Salı

'ay' yerine 'güneş' le muhattap olmak



Şirkette oturmuş kağıtlarla, dosyalarla, bilgisayarla ve printerla boğuşurken birden gözüm saate takıldı ve şok oldum. Saat 18:00 olmuştu, yani çıkış saatiydi ve inanamadım. Normalde bu saatte havanın kararmış olması gerekmiyor muydu? Hatta şirketten çıkmadan birkaç saat önce güneşin batması, benim ofis lambasını yakmak için erinmem, iki saate yakın karanlıkta oturmam ve sonrasında gözlerimin ağrıdığını hissedip prize sürüklenmem gerekiyordu. Evet aynen böyle olması gerekiyordu. Çalışmaya bayıldığımdan ya da bugün hiç yorulmadığımdan değildi şaşkınlığım. Üzüldüm havanın bir türlü kararmadığına. Çok kötü bir olay yaşamışım gibi masama oturdum ve kara kara düşünmeye başladım. Evet havalar ısınıyordu, günler de uzuyor, haliyle güneşin batma vakti de gecikiyordu. Hüzünlendim çok. Yine mi yaz geliyordu? Bu gerçekle yüzleşmem gerekiyordu. Hiç sevmem ki ben yazı ve tabi ki aydınlığı. Kış olmalı bana her zaman ve her zaman karanlık. Uzun saatler ‘ay’ yerine ‘güneş’le muhattap olmak? Katlanılmaz! Bir teorim var; ayıların kış uykusu varsa, bence filler de yazın uykuya yatabilirdi. Fil mi? Evet!