2 Kasım 2009 Pazartesi

ufak bir itiraf (02.11.1986 - 02.11.2009)


Garip olan ben miyim yoksa herkes benim gibi de ben mi şimdi itiraf moduna girdim bilemiyorum.

İnsan doğum gününde gereğinden fazla bir neşe balonu içinde olur. Her lafa güler, herkese gülümser, her olaya pozitif yaklaşır. Normalde kötümser bir kişiliğe sahip olsa bile, o gün doğum günüyse eğer şen kahkahalar atmak için yer arayan küçük bir şımarık çocuk gibi olur. Gün içinde karşılaştığı arkadaşlarına gözlerini kocaman açarak ‘selam’ diye atlar. Sanki o kişi bilmek zorundaymış gibi günün özelliğini, arkasından gelecek kutlama ve hatta hediye süprizini bekler. Ki nitekim olur da. Her zaman bir plan vardır ya hani akşamına, ona uygun kıyafet seçimini yapmıştır önceden. Gün boyu o kıyafetin içinde hediyeleri toplayıp ‘günün şanslı ve özel insanı’ ünvanını taşımasını hayal eder. Ve evet gayet de gerçekleşir hayaller. Uzakta olan arkadaş, hısım, akraba, tanıdıklar telefon trafiğine boğarlar şanslı insanı. Görüşülebilitesi olanlarsa akşam için her şeyi planlamıştır. Gece süper başlar, eğlence tavan yapar, hediyeler gülücükler öpücükler kucaklaşmalar cepte, mutlu huzurlu eve dönülür. Sonsuz huzurlu bir uykuya dalınır ve artık yeni yaşa girilmiştir.

Şimdi burda anormal olan ne var değil mi? Gayet normal bir doğum günü özetiydi. Bende biraz farklı işliyor olaylar. Şöyle ki;

Öncelikle o aman aman herkesin deli gibi önemsediği, yılda sadece 1 gün olan ama her yıl da aynı önemi taşıyan ki böylelikle pek de bir önemi kalmayan günden bir önceki gün acaip bi hüzün çöker üstüme. Bu kadar uzatmanın bir manası yoktu farkındayım, bildiğimiz doğum gününden bahsediyorum işte. Ben gelmesini pek istemem bu günün. Çünkü daha gelmesine yakın bir gerginlik başlıyor bende. Gerginliğim yukarıda anlattığım gibi bir günüm olduğu için değil. Tersine tamamen normal ve hatta daha kötü bir gün geçirme olasılığımın yüksek olmasından kaynaklı bir gerginlik. Aslına bakarsanız sıradan bir günün daha kötü olması dahi canımı sıkmazken, bu -güya- özel günde ‘neden ?’ sorusu çok dolanır aklımda. Sanırım bende de biraz ‘özel hissetmem gerekiyor’ gibi bir bilinç yerleşiyor yavaş yavaş ne acı!!!

İşte tam da şu anda bir hüzün geldi oturdu kalbimin ortasına. ‘Kalbimin ortasına oturdu’ da değişik bişeymiş, ama göğsümde bi basınç hissediyorum cidden yalan değil. Her sene aynı seramoni. Bir beklentim yok halbuki kimseden, çünkü zaten çevremde beklentim olabilecek fazla insan da yok. 1 bilemedim 2 arkadaş, anne baba... Sanki bir mucize olması şartmış gibi doğum günümde sıradan geçen her dakika canımı sıkıyor nedense. E ne olacaktı yani? Okullar tatil olup, iş verenler işçilere prim mi verecekti? Hiç işte...

Bunlar işin gırgır kısmı. Esas nedeni -ben bunu bu sene çok daha iyi anladım- ki o da yalnızlık sanırım. Çok şikayetim olmamıştır yalnızlıktan çünkü seviyorum. Yalnız yaşamak da eklenince son birkaç ayda daha da özgür olduğumu hissediyorum. Aslında hissetmekten ziyade kendime uzaktan bakınca böyle görüyorum. İçimde ise ufaktan bir sızı hakim.

Ve işte doğum günümde her daim akmaya hazır bir damla gözyaşım var yine. Gün içinde bir şey ters gittiği anda ‘ama bugün benim doğum günüm, bugün bari uğursuzluklar beni bulmasın’ moduna girebilirim. Ya da tam tersi mutluluk için bile akabilir o damla. Belki annemle babam çıkar gelirler Türkiye’nin bir ucundan.. Belki hala çok değer verdiğim ama dostluğunu kaybettiğim, her aklıma geldiğinde canımı yakan ‘o’ gelir sırf benim için.. Ya da belki elimde kalan tek dostum sımsıkı sarılır da bana varlığını duyumsarım yeniden ve şükrederim ‘ben bi şekilde doğmuşum asıl sen iyi ki varsın!’ diye.. 3 olasılıktan teki gerçekleşir, bence çok da fena sayılmaz? Hımm?

Ama işte kişilik meselesi biraz da her sene yaşarım bu gereksiz ruh halini. Nasıl ki diğer insanlarda neşe balonu vardır, bende de ağlamaklı hüzün balonu. İçinde çaktırmadan birkaç fasıl ağlama ve birkaç fasıl da aşırı mutluluktan gülme krizi geçirebilirim.

Anlayacağınız tamamen sinirlerin harp olduğu bir gün benim için...

Bir an önce 2 Kasım atlatılıp 3 Kasım’ a başlanmalı. 1 günlük olmak çok daha huzurlu sanki?!


3 yorum:

harf-i elif dedi ki...

Doğum günleri aynı zamanda ölümle kardeştir ve onu hatırlatır bizlere çoğu zaman. Zaten her yerde insanın doğum tarihlerinin yanında ölüm tarihleri de yer almaz mı.
Aslında korku mutlak yokluktan mutlak yalnızlıktan duyulan korku değil mi ki..
Ruhun; bir gün terkedileceğin ve terkedeceğin ölümlü varlıkların ilgisi, takdiri, sevgisi, seni düşünmesi, seni dert etmesi ile değil, ancak MUTLAK VARLIK'la teskin olup huzura kavuşabilir..

harf-i elif dedi ki...

Bu arada yazıların, duygu ve düşüncelerini ifade ediş biçimin ve elbette ki fotoğrafların gerçekten takdire şayan... Devamını diliyorum çünkü hiç kaçırmıyorum, sen daha az vakit ayırabilsen de..
Seni seviyorum canım benim..

damlasakızaromalı dedi ki...

elif ablammm çok teşekkürederim, yaşardı gözlerim ki zaten hep bi damla tutarım ya göz kapaklarımın kıyısında akmaya hazır =)

ben de seni çok seviyorum, çok özledim.. kavuşsak da saatlerce o konudan bu konuya atlayarak sohbet etsek yeniden..