17 Ağustos 2010 Salı

Bazen diyorum.. AŞK diyorum.. 3 diyorum..



Kavurucu günün sonunda, soğuk bir duş aldıktan sonra, en hafif giysilerini giyip balkonundaki koltuğa attı kendini kız. 13. kattan gece Ankara manzarası. Saat 23:00. Evlerin ışıkları parladığı için henüz yıldızlar belli olmuyor. ‘Yıldızlarla insanlar dünyayı nöbetleşe aydınlatıyorlar heralde’ diye düşündü kız. İnsanlar uyudukça yıldızlar görevi teslim alacak. Kız insanlarla pek anlaşamadığı için genelde iş bölümünü yıldızlarla yapardı. Yıldızların yerini bazen kediler, bazen çöp kamyonları, bazen duvar kağıtları, bazense kasımpatılar alırdı. Hepsinin bir hikayesi vardı.


Kız bunları düşünürken birkaç saniye öncesine dönüp ‘insan ilişkileri’ diye mırıldandı. Kaç gün olmuştu kimseyle konuşmayalı? Hesap edemedi bir an. Mutfak alışverişi sonunda market kasiyerine teşekküretmesini ve otobüsteki muavine biletinin tam olduğunu söylemesi dışında yine 1 haftayı bulmuştu. 1 haftalık dilimler... Evde kendi kendine söylenmeleri –çoğunlukla sakarlıklarından kaynaklı yerlere birşeyler döküp kendine küfrederdi- olmasa ses tonunu da unuturdu. Hatta sürekli birşeyler okumasa kendi dilini de unuturdu. ‘Evet insanlar 3 de yetmez 5 dil öğrenirken benim kendi anadilimi unutmam ne hoş olurdu’ diye geçirdi içinden. ‘Manşetlik olurdum heralde...’


Kendini ne kadar yalnız bırakırsa o kadar korkardı insanlardan. Telefonlara cevap vermezdi bir süre sonra, ki zaten doğru düzgün de çalmazdı. Ailesi çook uzaklardan kendisine ulaşamayınca ortalığı ayağa kaldıracaklarını bildiği için, el mahkum konuşurdu onlarla birkaç satır telefonda. Hatta artık onlarla bile msn nimetinden yararlanarak konuşuyordu. ‘Hey gidi teknoloji, ebeveynlerimi bile ayarttın’.


Balkonda o babasının atmaya kıyamadığı 25 yıllık koltukta iyice gömüldü bunları düşünürken. Apartmanların ışıklarına baktı tekrar. Odaların ışıkları farklıydı her evde. Kimi sarı, kimi beyaz, kırmızı olan yatak odası olsa gerek! Ne bu insanların uyuyacağı vardı, ne de yıldızların görevi teslim alacağı.


İyisi mi bir film izleyeyim dedi ve aldı karşısına laptopu. Aksiyonu beyni kaldırmayacaktı, korku filmlerinden cidden korkardı, dramla geremezdi kendini hiç. Yine uyumasına yardımcı olacak bir duygusal film izleyebilirdi. Ahh evet hep uykusunu getirirdi bu filmler; duygusuz olduğu için biraz kendisi bu kadar duyguya bünyesi dayanamaz, bilincini kapatır sızıverirdi. Birkaç ödül almış ‘başka dilde aşk’ adlı filmi açtı sonunda. Film uykusunu getirmek yerine ayıltmıştı kızı. Aslında sıradan bir aşk hikayesiydi işte ama diğerlerinden bir farkı vardı, esas oğlan sağırdı. Filmde baştan sona anlatılmak istenen; ilişkilerde fedakarlık olgusunun önemiydi.


Kız aşk duygusunu pek bilmezdi(1). Haliyle anlatılanlar, yazılanlar, çizilenler hep birer düşünce balonu olarak kalmıştı onun karikatürlerinde; çizgiye ulaşamamıştı hiç. Evet tamam fedakarlık, saygı, özveri, sabır, falan fıstık.. Kız başka bir şeye takılmıştı filmde. Sağır bir sevgili.. Yaşanan zor aşka değil bu engele takılmıştı. Esaskızın yerine kendini koydu ve çok kolay bir ilişki olurdu bizimkisi diye düşündü. Çünkü zaten kendisi de konuşmadığı için anlaşmaları da gerekmez mutlu mesut yaşarlardı. Film bittiğinde çok da konuya hakim olamadığını, daha çok kendi düşünceleriyle boğuştuğunu farketti. Aşk nedir bilmedi(2); aslında yaşamadı, hissetmedi. Yaşadım dedikleri yalandı, mutlu olurum belki diye baştan uydurduğu yalanlar. Büyüdü artık o eski mutluluk rolü yapacak kadar sabırlı kız yoktu. Kız aşk nedir bilmezdi(3). Eski kafalıydı galiba biraz da. Anne babasının tanışma hikayelerine, birbirlerini aylarca habersiz beklemelerine, görüşmeden görmeden sabırla aşkı yaşatmalarına hayrandı...


Ve sonra.. Daha yaşamadan.. Aşk ona geçici bi heves olarak tanıtılmaya başlandı. Mühim olan sevgi dendi. İnandı.. Ya şimdi ne olacaktı?


Kıvrıldığı koltuktan doğruldu, laptopu dizlerinin üzerine koydu ve bir word dosyası açıp şunları yazdı: ‘Bazen diyorum, sevsem..sevilsem.. yine bu kadar susar mıydım? yine bu kadar korkar mıydım? yine bu kadar yalnız kalır mıydım? bazen diyorum ki hissetsem ben de o duyguyu.. yine bu kadar asabi olur muydum? güvensiz? çaresiz? siyazbeyaz?.. herkes gibi sevmem, herkes gibi konuşmam, herkes gibi davranmam belki, yine de oynayabilir miyim safdışı kalmadan bu oyunu? biri AŞK mı dedi? çok uzun zaman olmuştu aşk üzerine konuşmayalı.. biri konuşmak mı dedi? çok uzun zaman olmuştu konuşmayalı...’


2 yorum:

harf-i elif dedi ki...

hımm bayıldım. kafam rahat olduğu bir zaman daha güzel daha doyurucu bir yorum yapabilirim inş. şimdilik sadece bayıldım :)

damlasakızaromalı dedi ki...

alif ablamm.. teşekkürederim :)